Selçuklu Fotoğraf Sanatı Derneği

 

 

KAPADOKYA GEZİSİ
17 - 18 Ocak 2009

 

Bir Başkadır Karlar Altında Kapadokya...

Gerek tarihi, gerekse jeolojik oluşumlarla ortaya çıkmış muhteşem manzaraları ile mutlaka görülmesi gereken bir bölge olan Kapadokya’yı bu sefer de karlar altında görmek, gezmek ve fotoğraflamak için 16 kişiden oluşan grubumuzla, düştük yollara.

 

Cumartesi sabahı saat 7.00 de yola çıktıktan sonra, 9.30 da Aksaray, Ağaçlı Tesisleri’nde süper bir kahvaltıyla enerji depolayarak, tekrar yola koyulduk. Saat 10.30 da ilk durağımız olan Selime Kasabası’na ulaştık. Ihlara Vadisi’nin bitiminde yer alan Selime köyünde, dik bir yamacın eteklerine yaslanmış peribacaları, bazilika tipindeki katedrali, köye adını veren ve Selçuklu Dönemi’ne ait Selime Sultan Türbesi bulunuyor. Kayaya oyulmuş kalesi ve kaya kiliselerini fotoğraflarken tanıştığımız Nazire, kendi fotoğrafını çekmemize izin vermese de kızı Fatma’nın fotoğrafını çekmemize ses çıkarmadı. Ve bizim fotoğraf aşkımızı gördükten sonra ahır olarak kullandıkları peribacalarının içindeki kuzularını ve köpek yavrularını göstererek, onların da fotoğraflarını çekmemizi sevinçle izledi.

Bir sonraki durağımız, kanyon - vadi olan doğa harikası Ihlara Vadisi. Ağaçaltı, Yılanlı gibi Kiliseleri görmek üzere geldiğimiz Ihlara Vadisi’ne, mevsimden dolayı giriş kapalı olduğu için vadiye inemedik ama yukarıdan panoramik olarak izleyebildiğimiz kadarı bile görülmeye değerdi.

 

Ihlara; Nevşehir’den Aksaray’a gelmeden 11 km. kala sola, Güzelyurt yoluna dönerek ya da Derinkuyu'dan sağa dönerek Ihlara vadisi'ne gidilebilir. Hangi yoldan giderseniz diğerinden dönün ve böylelikle her iki güzergahı da gezmiş olursunuz. Çökmelerin sonucunda oluşan kanyon vadinin derinliği yer yer 100 - 120 metreye kadar ulaşıyor ve Vadiyi ikiye bölerek akan Melendiz Çayı, Aksaray yakınlarında Uluırmak adını alarak Tuz Gölü’ne ulaşıyor. Kanyonun her iki yamacında kayalara yaklaşık 100 kilise oyulmuş. Kiliseler çoğunlukla 11. yüzyılda inşa edilmiş.

 
Fotoğraf: Metin Berk

Saat 12.00 gibi Güzelyurt’a girerken, “Güzelyurt’suz bir gezi, Kapadokya gezisi değildir.” yazılı bir tabela, Güzelyurt’un Kapadokya bölgesindeki önemini hatırlatıyordu sanki. Kemer Cafe’de sıcak bir çay içip dinlenmek için kısa bir mola verdik ama Cafe’nin sahibi ve eşi Yurdagül Hanım bizi o kadar sıcak ağırladılar ki cafeden iki saatte zor ayrıldık. Rumlardan kalmış yüz senelik taş bir binada kurulmuş olan Cafe’de Yurdagül Hanım ve Osman Bey’in çok güzel portrelerini çektik. (Sıkılmadan, sabırla bize poz verdikleri için de ayrıca kendilerine teşekkür ediyoruz.) Yurdagül Hanım, çektiğimiz fotoğraflardan kendisine göndereceğimizin sözünü alarak bizi sevgiyle uğurladıktan sonra Güzelyurt sokaklarına dağılarak fotoğraf çekmeye başladık. Kasabanın dar sokaklarında ilerlerken bazıları pembe, bazıları sarı renkte sıvanmış, ahşap kapılı eski taş evler dikkatimizi çekti. Rumlardan kalmış taş evlerin bazıları viran haldeyken bazıları hala kullanılır durumda. Güzelyurt’un sevimli çocukları bizlere bol bol poz verirken hem onlar hem de bizler çok eğlendik.

 

Güzelyurt; Aksaray'a 45 km. Ihlara vadisine ise 15 km. uzaklıkta olup, eski adı Gelveri dir. Doğal konumu, 19.yüzyıla ait mimarlık örnekleriyle Kapadokya merkezleri arasında seçkin bir yeri vardır. Güzelyurt’ta, Yüksek Kilise, Kızıl Kilise, Silvişli Kilise, Ahmatlı Kilise ve Koç Kilisesi bulunuyor. Ayrıca 1891 tarihinde kilise olarak inşa edilen ve halen cami olarak kullanılan kitabeli bir yapı da Güzelyurt'a ayrı bir özellik katıyor.

 
Fotoğraf: Sernur Bağcı
 

Saat 14.30 da tekrar yola çıkarak yarım saat süren bir yolculuktan sonra yeni keşfedilmiş olan Gaziemir Yeraltı Şehri’ne ulaştık. Yeraltı şehrindeki kiliseleri, şaraphane ve muhafız odalarını gezdikten sonra, yöresel özellikler taşıyan evlerinin önünde fotoğrafını çekmek istediğimiz kadınlar ve çocuklar, ilk önce fotoğraflarının çekilmesini istemeseler de biraz sohbetin ardından istediğimiz kadar fotoğraf çekmemize izin verdiler. Gaziemir’den Avanos’a giderken güzergâhımız üzerinde, volkanik bir arazi içerisinde bulunan Narlı Gölü (Krater Göl) görüp, fotoğrafladıktan sonra yolumuza devam ettik. Günün son durağı olan Avanos’a girerken Türkiye’de doğup, Türkiye’de denize dökülen Kızılırmak’tan geçtik ve konaklayacağımız Avanos Öğretmen Evine geldik. Gün boyu oldukça yorulduk tabi ama gördüğümüz yerler öyle muhteşemdi ki bütün yorgunluğumuza değdi. Odalarımıza yerleştikten sonra, akşam yemeği için Zelve Restorana giderek sıcak bir sohbet eşliğinde, yöresel yemeklerden seçtiğimiz yemeklerimizi yedikten sonra otelimize geri döndük. 

Kapadokya turuna çıkan balonları fotoğraflamak için, sabah saat 05.30 da yarı uykulu çıktığımız yolda arabada, adeta çıt çıkmıyordu. Balonların kalkacağı alana geldiğimizde soğuk hava ve alaca karanlıktaki peribacalarının muhteşem görüntüleri hepimizi canlandırdı. Gece yağan kar, peribacalarının muhteşem görüntülerini de ortaya çıkarmıştı. Biz bölgeye ulaştığımızda, Japon turistlerden oluşmuş grup sabah kahvelerini içerken hem ısınmaya çalışıyor hem de balonların hazırlanmasını bekliyorlardı. Balonların uçuş için hazırlanması ve havalanmalarını izlemek çok zevkliydi. Tabii bu arada bol bol fotoğraf çekmeyi de unutmadık ve balonla uçmak izlemekten daha eğlencelidir diyerek, bir dahaki sefere balonla uçmaya karar verdik. Balonların hepsi havalandıktan sonra acıktığımızı fark ederek kahvaltı için, otelimize geri döndük. Bilindiği üzere Avanos çanak-çömlekleri ile de ünlü. Sabah kahvaltısında Sırküpü çömlek atölyesinden gelen davet üzerine gidip, Çanak-çömlek yapımı ve tarihçesi ile ilgili bilgi aldık. Sernur ve Pınar’ın çömlek yapma maceraları görülmeye değerdi. Bu arada, hepimizin bildiği klasik çömlek ve güveçlerin yanında çeşitler oldukça artmış. Bunlardan toprak sahanlar, cezveler ve yoğurt çömlekleri hepimizin ilgisini çekti. Bol bol alışveriş yaptık ve tekrar yola koyulduk.

 

Avanos; Kapadokya bölgesinin önemli yerleşim yerlerinden biri olan Avanos, Nevşehir merkezinden 18 km kuzeyde, Kızılırmak kıyısına kurulmuş. Antik dönemlerdeki adı Venessa’dır. Bölgenin en önemli özelliği toprak testi, çanak, çömlek yapımcılığıdır. Hititler döneminden beri süregelen çömlekçilik halen geleneksel haliyle devam ettirilmekte.

 

Saat 11.30, eşsiz görüntülerin eşliğinde Eski Çavuşin Kasabasına girdik. Baktığımız her yerden sanki tarih fışkırıyor. Kasaba halkı çok sıcak ve ilgili. Bilgi vermek ve rehberlik yapmak için adeta birbirleri ile yarışıyorlar. Bana rehberlik yapan Mehmet’in, Senjan Kilisesi bir başka deyişle, Vaftizci Yahya Kilisesi’ne götürürken ki heyecanı görülmeye değerdi. Bölgenin en eski yerleşim yeri ve en eski kiliselerinden diye anlatılan bu Kilise, görülmesi gereken nadir yerlerden biri. Çavuşin Kasabası’nın eski yerleşim yeri, harabe görünümünde olsa da, açık hava müzesi havasında ziyaretçilerini kendine hayran bırakacak güzellikte.

 

Çavuşin; Bölgenin en eski yerleşim yerlerinden biri olan Çavuşin, Göreme Avanos yolu üzerinde, Göreme’ye 2 Km. uzaklıktadır. Köy 1950'li yıllarda, deprem nedeniyle bugün bulunduğu düz araziye taşınmış. Çavuşin'de, tüf arazi üzerine oyulmuş kilise, şapel ve mağara barınakları bulunmakta. Çavuşin’deki Vaftizci Yahya adına yapılan kilise bölgeye hakim bir yerde olup, V. Yüzyılda yapılmış-boyanmış olduğundan bölgenin en eski kilisesidir. Kapadokya’da pek görülmeyen geniş avlusu ise son yıllarda kayaların kopması sonucu yıkılmış.

   

 

Fotoğraf: Serpil Özbek

Pazar günü, mevsime göre görüşün en iyi olduğu havayı yakaladık. Bir gün önceki kapalı, puslu hava yerini masmavi bir gökyüzüne bıraktı. Pırıl pırıl parlayan bir güneş altında Göreme Açık Hava Müzesi’nde gezerken, ister bir gezegenin yüzeyinde dolaştığınızı, ister heykellerle dolu bir açık hava sergisini gezdiğinizi, isterseniz binlerce yıl öncesine gittiğinizi düşünebilirsiniz. Göreme'de Kapadokya bölgesinin en göz alıcı Peri bacalarını bulunuyor. Nevşehir'e 13 km. uzaklıkta ve Göreme kasabasının 2 km. doğusunda yer alan bir kaya yerleşim yeri olan Açık Hava Müzesi’nde hemen her kaya bloğunun içinde kiliseler, şapeller, yemekhaneler ve oturma mekânları oluşturulmuş.

       Bölgeyi, farklı panoramik izleme noktalarından fotoğrafladıktan sonra, biraz geç olsa da öğle yemeği için açık bir restoran bulduk. Güzelce karnımızı doyurup sıcacık çayımızı içtikten sonra, gün batımını izlemek için Kızıl Vadi’nin yolunu tuttuk. Japon turistler yine hızlı davranarak, tepede bizden önce yerlerini almışlardı bile. Fotoğraf açısından istediğimiz kızıllığı bulamadık ama Murat’ı fotoğraf çekerken görüntülemek için Osman bey’den yeni teknikler öğrendik. Biz fotoğraf çekmeye çalışırken, güneş tepelerin ardından süzülerek kayboldu ve karasal iklim de kendini hissettirmeye başladı. Hava karardı ve soğudu, artık geri dönme zamanı… Dönüş yolunda Uç Hisar kalesine geldik ama hava karardığı için çok oyalanmadan yolumuza devam ettik.

 

Uçhisar; Nevşehir-Göreme karayolu üzerindedir. Bölgenin en yüksek noktasında yer alan Uçhisar’da en eski yerleşimin ne zaman başladığı bilinmemektedir. Uçhisar kalesinin zirvesi bölgenin panaromik seyir noktasıdır. Kale içinde bulunan çok sayıdaki odalar merdivenler, tüneller ve koridorlarla birbirlerine bağlıdır. Odaların girişinde giriş çıkışı kontrol altına almaya yarayan sürgü taşları vardır. Kale ve çevresindeki peribacalarına ve yamaçlara çok sayıda güvercinlik inşa edilmiştir.

 

Ve saat 17.30, dönüş yolculuğumuz başladı. Hepimiz yorgun ama mutlu, aracımızdaki koltuklarımıza yerleşiyoruz. Sessiz ve sakin geçen bir yolculuktan sonra Konya’dayız ve sanki bambaşka bir alemden, gerçek dünyaya dönmüş gibi hissediyoruz kendimizi.
Çok fotoğraf çektiğimiz, bol bol gülüp eğlendiğimiz ama çok yorulup, bitmesini de hiç istemediğimiz bir geziydi, Kapadokya gezisi…

 

 

Kapadokya; Dünyada bir benzeri daha olmayan, olağanüstü bir doğa mucizesi olan Kapadokya, orta Anadolu bölgesinde Aksaray, Nevşehir, Niğde, Kayseri ve Kırşehir illerinin kapladığı alanın ortak adı. Kapadokya bölgesi, doğa ve tarihin bütünleştiği bir yer. 60 milyon yıl önce 3. Jeolojik devirde Toroslar yükselmiş. Kuzeydeki Anadolu Platosu'nun sıkışmasıyla yanardağlar faaliyete geçmiş. Erciyes, Hasandağı ve ikisinin arasında kalan Göllüdağ’ın, bölgeye püskürttüğü lavlar ve Platoda biriken küller yumuşak bir tüf tabakası oluşturmuş. Tüf tabakasının üzeri yer yer sert bazalttan oluşan ince bir lav tabakasıyla örtüldü. Bazalt çatlayıp parçalara ayrıldı. Yağmurlar çatlaklardan sızıp yumuşak tüfü aşındırmaya başladı. Isınan ve soğuyan hava ile rüzgârlar da oluşuma katıldı. Böylece sert bazalt kayasından şapkaları bulunan koniler oluştu. Bu değişik ve ilginç biçimli kayalara halk bir ad yakıştırdı: "Peri bacası".Bazalt örtüsü olmayan tüf tabakları ise erozyonla vadilere dönüştü. İlginç şekilli oluştu. Daha sonraları insan eli, emeği ve duygusu işe koyuldu. Dokuz-on bin yıl öncesine ait yerleşimlerden ilk Hıristiyanların kayalara oydukları kiliselere, büyük ve güvenli yer altı kentlerine kadar uzun bir dönemde büyük bir uygarlık yaratıldı.

        İnsan yerleşimlerinin Paleolitik döneme kadar uzandığı Kapadokya'nın yazılı tarihi Hititlerle başlar. Tarih boyunca ticaret kolonilerini barındıran ve ülkeler arasında ticari ve sosyal bir köprü kuran Kapadokya, İpek Yolu'nun da önemli kavşaklarından biridir.1072 de Selçukluların eline geçen Kapadokya, 1399 da Osmanlı Sultanı Yıldırım Beyazıt tarafından Osmanlı topraklarına katıldı. Bölgedeki son Hıristiyanlar 1924-26 yıllarında yapılan mübadeleyle, arkalarında güzel mimari örnekler bırakarak Kapadokya'yı terk ettiler. Günümüzde Türkiye’nin en önemli turizm merkezlerinden biri olan Kapadokya her yıl dünyanın her bir yerinden gelen yüz binlerce turist tarafından ziyaret edilmektedir. Bölge günümüzde turizm açısından büyük bir öneme sahiptir. Avanos, Ürgüp, Göreme, Akvadi, Uçhisar ve Ortahisar Kaleleri, El Nazar Kilisesi, Aynalı Kilise, Güvercinlik Vadisi, Derinkuyu, Kaymaklı, Özkonak Yeraltı Şehirleri, Ihlara Vadisi, Selime Köyü, Çavuşin, Güllüdere Vadisi, Paşabağ- Zelve belli başlı görülmesi gereken yerlerdir. Kayalara oyulmuş geleneksel Kapadokya evleri ve güvercinlikler yörenin özgünlüğünü dile getirirler.

Serpil ÖZBEK