Selçuklu Fotoğraf Sanatı Derneği

 

 

2. Gaziantep Fotomaraton Gezisi

 

Bu yıl ikincisi düzenlenen Gaziantep "Fotomaraton Görüntü Avcılığı" Yarışmasına katılmak için dernek başkanımız Osman bey ve Sernurcuğum tüm ayarlamaları tamamladılar. 1 Ekim perşembe günü sabah 03.30 da Osman Bey, Sernur, Zeki Bey ve eşi Funda hanım, Bahar, Murat, Havva ve şirine Pınar, Levent ve Q (Levent'in eşi Ülkü), Şadiye ve Ben (Serpil) Mevlana Müzesi'nin yanında buluşarak heyecanla beklediğimiz yolculuğumuza başlamak üzere güle oynaya üç araba yola koyuluyoruz. Sabahın erken saatleri olması ve çoğumuzun da o saate kadar uyumamış olmamıza rağmen hepimizin enerjisi ve neşesi yerinde. Yolculuk sırasında güzel sohbetlerin yanına harika bir gün doğumu da eklenince saatlerin ve yolun nasıl geçtiğini anlamıyoruz. Saat 07.00 civarlarında Pozantı otobanına girmeden önce Akün Tesisleri’nde kahvaltı molası vererek yaptığımız kek ve börekleri çay eşliğinde afiyetle mideye indirdikten sonra tekrar yola çıkarak üç buçuk saatlik bir yolculuk sonunda Gaziantep’e ulaşıyoruz. Karagöz Caddesi’nde bulunan Belkıs Otel’e ulaşmak için yolumuzu ararken navigasyon cihazı sayesinde yollarımızı kolayca buluyoruz.

Fotoğraf: Serpil Özbek

Gaziantep Büyükşehir Belediyesi Çetin Emeç Salonu’nda GAFSAD’dan Hasan Yelken, Gökhan ve Sezi Bey’ler bizleri çok sıcak karşıladılar. Diğer şehirlerden gelen katılımcılarla da sohbet etikten sonra kayıtlarımızı yaptırıp, gerekli bilgileri alıyoruz. Fotoğraf çekmeye başlamadan önce Ciğerci Mustafa’da meşhur ciğer kebabı ile karnımızı doyurup, çayımızı da içtikten sonra heyecanla Bakırcılar Çarşısı’nın yolunu tuttuk. Otantik bir bölge olan Bakırcılar Çarşısı’nda çekiç seslerinden oluşan mistik bir müzik eşliğinde fotoğraf çekmeye başladık. Her girdiğimiz sokakta, her girdiğimiz dükkânda karşımıza çıkan görüntüler karşısında etkilenmemek elde değil. Bakırcı ustaları, kalaycılar, yemeniciler çocuğundan yaşlısına hepsi usanmadan, sabırla bizlere poz verdiler. Hepsine sabırları için teşekkür ediyoruz. Sokak arasındaki çayevi’nde ikram edilen çaylarımızı yudumlarken çok zengin bir repertuara sahip olduğu söylenen Hasan amca’dan yanık yanık türküler dinliyoruz. Kah grup olarak kah ayrı ayrı, sokaklarda görüntü avcılığı yaparken yoğun baharat kokularını takip ederek rengarenk kuruların, fıstıkların ve salçaların satıldığı dükkanlara ulaşıyor, sonrasında Gaziantep Kalesi, Kürkçü Han, Tütün Han ve Yeni Han’da birbirinden güzel kareler çekiyoruz. Hava karardıktan sonra otelimize dönerken Bahar ve benim künefe krizimiz tuttu:). Hep beraber künefelerimizi de yedikten sonra artık otele dönme zamanı geldi diyerek yola koyuluyoruz.

   

Fotoğraf: Serpil Özbek

Fotomaratonun ikinci günü olan cuma sabahı yoğun istek üzerine Gaziantep’in yine meşhur yiyeceklerinden olan katmerle kahvaltı yapılıyor fakat kaymakla yapıldığını öğrendiğimiz katmer alışkın olmayanlar için, çok lezzetli olmasına rağmen özellikle de sabah kahvaltısı olarak bazılarımıza oldukça ağır geldi. Kahvaltı sonrası hazırlıklarımızı tamamlayarak yola koyuluyoruz. Hedefimiz Oğuzeli Kasabası’nın Sazgın ve Doğanpınar Köy’leri. Yol boyunca fıstık ve nar bahçeleri adeta bizlere eşlik ediyorlar. Yine Şadiye ve navigasyon cihazı ikilisinin copilotluğu eşliğinde biraz zorlanarak ta olsa :):) Sazgın Köyü’ne ulaşıyoruz. Köyde Bastık(pestil) yapılıyor. Kış hazırlığı mevsimi olmasından dolayı herkes evlerin damlarında, bahçelerinde çoluk çocuk arı gibi çalışıyorlar. Dizi dizi salça tepsileri, biber kurutmalıkları, bastık serenler, mısır yayanlar, bastık kaynatanlar hepsi bizim için adeta görsel bir şölen. Bakırcılar çarşısında gördüğümüz ilgi ve sıcaklığın belki daha da fazlasını gösteren köy halkının ikram ettikleri üzümlerden ve bastık şurubundan tattıktan sonra “Ezo Gelin” filminin çekildiği Doğanpınar köyüne doğru yola çıkıyoruz.

   

Fotoğraf: Serpil Özbek

Doğanpınar Köyü’nde ilk durağımız köy kahvesi… Kahvedekilerle sohbet ederken, Levent’in modelini kıyıdan köşeden de olsa çekmeyi ihmal etmiyoruz tabii kiJ. Çaylarımızı yudumladıktan sonra Bahar ve ben köyü dolaşmak için kahveden ayrılarak sokak aralarına dalıyoruz. Sesleri takip ederek tüm aile fertlerinin bir arada biber salçası yaptığı bahçeye giriyoruz. Kadınlar biber doğruyor, erkekler makinede biber çekiyor, çocuklarsa ufak tefek işlere koşturuyorlar. Ev halkı Ezogelin filminin çekiminden ve her sene gelen fotoğrafçılardan dolayı fotoğraf çekimine çok alışkın olduklarını söyleyerek yine bize çok yardımcı oldular. Emine bizi komşusunun damında bulunan salça sinilerine götürerek poz bile veriyor. Yardımları için teşekkür ederek tekrar köy sokaklarına dalıyoruz. Saman yığınının üzerinde oynayan çocuklar ve anneleri ile karşılaştığımız da köyün dışında ki tarlada biber toplandığını duyuyor ve kızgın güneşin altında yürümek zor olsa da yılmadan tarlaya ulaşıyoruz. Yeşil ile kırmızının tezat oluşturduğu uçsuz bucaksız biber tarlasında zorlukla ilerleyerek işçi kadınların yanına ulaşıyoruz. Biberle doldurulan çuvalları kamyonete yükleyen tarla sahibinin oğlu Mehmet Ali ve arkadaşının artık alıştığımız sıcak karşılamaları ve yardımları ile ışığın çok sert olmasına rağmen onlarca fotoğraf çekiyoruz. Çekimimizi bitirip ayrılacağımız zaman yemek molası vereceklerini bize de yemek ikram etmek istediklerini söylüyorlar ve ısrara dayanamıyoruz. Urfa’lı bir Antep gelini olduğunu öğrendiğimiz evin hanımı mükellef bir yer sofrası hazırlamıştı, ellerine sağlık. ( Diğer arkadaşlara da yağlı köfte ikram edildiğini ve çok beğendiklerini öğrendik.) Sernur’un telefonuyla çayımızı içemeden evden fırlıyoruz. Osman Bey ve Murat’lar çoktan yola çıkmışlar bile.

   

Otelimizde bir saat kadar dinlendikten sonra festival alanında bulunduğunu öğrendiğimiz Botanik Bahçesi’ne gitmeye karar veriyoruz. Amacımız hem akşam yemeğimizi yemek hem de diğer şehirlerden gelen fotoğrafçılarla görüşmek. Fotoğraf gösterilerinin yapılacağı Çetin Emeç Salonu’na tekrar geri döneceğimiz için çok fazla uzak olmadığı söylenen parka bir saate yakın yürümemize rağmen bir türlü ulaşamıyoruz. Veee sonunda pes ediyoruz, çünkü çok acıktık ve çok yorgunuz. Aç kalmamak için Masal Parkı’nda Akçaabat köftesi yemeye razı oluyoruz ama köfteler beklediğimizden daha iyi olduğu için moralimiz biraz düzeliyor. Onca yolu tekrar yürümeyi göze alamadığımız için taksi ile Çetin Emeç Salonu’na geri dönüyoruz.
Tam burada parantez içi belirtmem gereken bir nokta var. Gaziantep Büyükşehir Belediyesi ve Gafsad bu organizasyon için çok güzel işler yapmışlar teşekkür ediyoruz ama festival alanının şehir merkezine çok uzak olduğu ve katılımcıların ulaşmakta zorlanacakları sanırım gözden kaçmış. Umarız bir daha ki seneye daha yakın bir nokta seçerler.

Fotoğraf gösterileri bittikten sonra Sernur’un arkadaşları Selahattin Bey ve eşi Göksel Hanım bizi alarak çok nezih ve güzel bir mekân olan Polisevi’ne götürdüler. Ortak arkadaşları Yaşar Bey (Konservatuar da öğretim görevlisi ) ve ekibinin yaptığı müzikle kulaklarımızın pası silindi.  O akşam ortam, müzik, sohbet, özel Antep peynirli irmik helvası, güveçte kavrulmuş ve sıcak sıcak ikram edilen Antep fıstığı hepsi ama hepsi muhteşemdi çok eğlendik, kendilerine tekrar teşekkür ediyoruz.

Cumartesi günü Sernur, Ben ve Bahar üçlüsü olarak Gaziantep Arkeoloji Müzesi’ni gezdik. Özellikle ünlü “Çingene Kızı”nı çok merak ediyorduk, diğer eserler gibi çok güzeldi ama biraz da olsa hayal kırıklığı yaşadığımızı söyleyebilirim çünkü beklediğimizden daha küçük boyuttaydı. Müze sonrasında restore edilmiş eski Antep Evleri bölgesinin sokaklarında dolaşarak otantik bir gezi yaparken yine fotoğraf çeken gruplarla karşılaşıyoruz. Kırkayak Parkı’ndaki Gaziantep Evi’ni görünce ve yemeklerinin methini duyunca, Antep’e gelip te Antep yemekleri yemeden olmaz diyerek akşam yemeğimizi orda yemeye karar veriyor ve grubun diğer üyeleriyle buluşarak Yuvarlama, İçli Köfte, Fındık Lahmacun, Antep usulü dolma yanında da çömçe ayranla mükellef bir akşam yemeği yiyoruz.

İki gün boyunca gezdik, eğlendik, yedik, içtik ve bol bol fotoğraf çektik artık fotomaraton için fotoğraf seçme zamanı geldi diyerek bilgisayar başına geçiyoruz. Otelde kalan Bitlisli grup gece yarısı çiğköfte yapınca hesapta olmayan nefis bir çiğköfte partisine katılıyoruz hep birlikte.

Pazar sabahı kahvaltımızı yapıp, fotomaraton için fotoğraflarımızı teslim ettikten sonra, hem kendimiz hem de eş dost için başta Antep fıstığı olmak üzere kırmızıbiber, salça, sumak, zahter (kekik), pestil, patlıcan ve acur kurusu almak için çıkıyoruz. Fıstıkların, pestillerin, ezmelerin hem tadına bakıp hem satın alarak çarşıda tur atarken, baklava alacağımız İmam Çağdaş’ın önünde buluyoruz kendimizi. Son olarak kahke (çubuk) fırınına da uğrayıp alışverişimizi tamamlıyoruz.

Dönüş yolunda iki arabayız. Zeki bey’leri de Urfa’ya uğurladıktan sonra hem mutlu, hem yorgun geri dönüş için yine yollardayız. Eski Adana yolundan giderken kırmızıbiber kurutulan geniş bir alan görünce fotoğraf çekmek için yolumuzu değiştiriyoruz. Sernur’u biberlerin içine girmeye ikna edince de süper kareler ortaya çıkıyor. 100. Yıl Bulvarı’nda olduğunu öğrendiğimiz meşhur Hasan Usta’da Adana Kebap yemek için Adana caddelerinde daha fazla dolaşmaktan bizi Adanalı sevgili arkadaşımız Özden Özgür kurtarıyor ve kebabı daha iyi dediği, Beyzade Adana Kebap’a götürünce karnımızı bir güzel doyuruyoruz. Osman Bey şimdi sıra tatlıda deyince kimse hayır demiyor ve tatlı yemek için yine Adana caddelerinde turluyoruz. Gönülkardeşler Tatlıcısı’nda halka tatlısı, yassı kadayıf ve kabak tatlısının da tadına baktıktan sonra, Pozantı’daki Akün Tesisleri’ne kadar durmadan yol alıyoruz. Moladan sonra yol boyu sohbet sohbeti açıyor ve sabah saat 03.00 sularında Konya’ya ulaşıyoruz.

Yine güzel bir gezinin ardından çok güzel anılarla mutlu, mesut evimize döndük. Ben bu geziye Eskişehir’den katıldığım için birkaç gün sonra Konya’dan ayrıldım. Ama arkadaşlarımdan en kısa zamanda Eskişehir’e gezi sözü aldım. Başka gezilerde buluşmak ümidi ile hoşça kalın…

Güneydoğu Anadolu Bölgesinin en büyük, Türkiye’nin 6. büyük kenti olan Gaziantep, nüfusu, ekonomik potansiyeli ve Büyükşehir statüsü ile bir metropol görünümünde.
Gaziantep ve çevresi tarihte ilk uygarlıkların doğduğu, Mezopotamya ve Akdeniz arasında bulunduğundan dolayı tarih öncesi çağlardan beri insan topluluklarına yerleşme sahası ve uğrak yeri olmuş. Bugünkü Gaziantep’in 12 km. kuzeybatısında şimdiki Dülük Köyünde bulunan Eski kentte yapılan arkeolojik araştırmalarda taş, kalkolitik ve bakır dönemlerine ait kalıntılara rastlanmış olması, yörenin Anadolu’nun ilk yerleşim alanlarından birisi olduğunu gösteriyor. Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerinden Belkıs/Zeugma gibi birçok antik yerleşim alanlarının kalıntıları da günümüze kadar ulaşmış. Selçuklular, Memlüklüler ve Osmanlılar dönemlerinde de çok sayıda cami, medrese, han ve hamam yapılmış. Günümüzde bu han ve hamamlar işlevliğini hala korumakta, ticaretin ve özellikle de eşine rastlanmayan zengin el sanatlarının yaşatıldığı yerler olarak faaliyetini sürdürmekteler. 1. Dünya Savaşı’ndan sonra İngilizler ve Fransızlar tarafından işgal edilen Gaziantep ve yöresi, akıllara durgunluk veren savunması ve eşsiz kahramanlığı ile bütün dünyada hayranlık uyandırmış. Bu başarısından dolayı Antep’e T.B.M.M. tarafından, 8 Şubat 1921 tarihinde “GAZİ” lik ünvanı verilmiş.

Geleneksel Gaziantep El Sanatlarını; Sedefçilik, Bakırcılık, Kutnuculuk, Aba Dokumacılığı, Yemenicilik, Antep İşi El İşlemeciliği, Gümüş İşlemeciliği, Antep kilim ve halı dokumacılığı, Küpçülük, Kuyumculuk, semercilik, ve Zurnacılık olarak sıralayabiliriz. Gaziantep zengin tarihi ve kültürel çevresi, hizmete giren otoyolu, bölgenin ihtiyacı olan uluslararası havaalanı, GAP’ın kapısı durumundaki konumu, hâlâ önemini yitirmeyen tren garı, leziz yemekleri, zengin el sanatları, mozaikleri, camileri, kaleleri, antik kentleri, ören yerleri, hanları, hamamları, kastelleri, türbeleri, kiliseleri, adını verdiği baklavası, fıstığı ve diğer yönleri ile önemli merkezlerden birisi konumunda.

Gaziantep yemekleri ise Türk ve Dünya mutfakları arasında ayrıcalıklı bir yere sahip. Nineden toruna bir miras titizliği ile öğretilen yemeklerin ve tatlıların yapımında kullanılan malzemelerin seçimindeki titizlik, hazırlama ve pişirmede gösterilen beceri, yemeklerin yapımında kullanılan ve yemeklere değişik tat ve lezzet veren baharatlar, salçalar, soslar ve karışımlar, Gaziantep yemekleri ve tatlılarının şöhrete kavuşmasına ve aranılan damak tadı olmasına neden olmuş.

Yapmadan Dönme

Gaziantep Arkeoloji Müzesi, Hasan Süzer Etnografya Müzesini ziyaret etmeden, Tarihi Gaziantep Evleri ve Gaziantep Kalesini görmeden, Yesemek Açık Hava Müzesi, Rumkale, Belkıs/Zeugma, ve Dülük/Doliche Antik Kentini gezmeden, Gaziantep lahmacunu, Ali Nazik kebabı, yuvarlama, içli köfte, keme kebabı ve simit kebabı, patlıcan kebabı, Cağırtlak (ciğer) kebabı, Dünyaca meşhur Gaziantep baklavası ve fıstık ezmesini tatmadan, geleneksel Gaziantep el sanatlarından; sedef kakma, kutnu kumaşı, bakır işlemeler, yemeni, Antep işleri ve Gaziantep baklavası, Antepfıstığı, tatlı sucuk ve pestil, kırmızıbiber ve baharatlarından almadan, dönmeyin.

Serpil ÖZBEK