| 
							 Otelimizde bir saat kadar 
							dinlendikten sonra festival alanında bulunduğunu 
							öğrendiğimiz Botanik Bahçesi’ne gitmeye karar 
							veriyoruz. Amacımız hem akşam yemeğimizi yemek hem 
							de diğer şehirlerden gelen fotoğrafçılarla görüşmek. 
							Fotoğraf gösterilerinin yapılacağı Çetin Emeç 
							Salonu’na tekrar geri döneceğimiz için çok fazla 
							uzak olmadığı söylenen parka bir saate yakın 
							yürümemize rağmen bir türlü ulaşamıyoruz. Veee 
							sonunda pes ediyoruz, çünkü çok acıktık ve çok 
							yorgunuz. Aç kalmamak için Masal Parkı’nda 
							Akçaabat köftesi yemeye razı oluyoruz ama köfteler 
							beklediğimizden daha iyi olduğu için moralimiz biraz 
							düzeliyor. Onca yolu tekrar yürümeyi göze 
							alamadığımız için taksi ile Çetin Emeç Salonu’na 
							geri dönüyoruz.  
							Tam burada parantez içi belirtmem 
							gereken bir nokta var. Gaziantep Büyükşehir 
							Belediyesi ve Gafsad bu organizasyon için çok güzel 
							işler yapmışlar teşekkür ediyoruz ama festival 
							alanının şehir merkezine çok uzak olduğu ve 
							katılımcıların ulaşmakta zorlanacakları sanırım 
							gözden kaçmış. Umarız bir daha ki seneye daha yakın 
							bir nokta seçerler.  
							Fotoğraf gösterileri bittikten 
							sonra Sernur’un arkadaşları Selahattin Bey ve eşi 
							Göksel Hanım bizi alarak çok nezih ve güzel bir 
							mekân olan Polisevi’ne götürdüler. Ortak arkadaşları 
							Yaşar Bey (Konservatuar da öğretim görevlisi ) ve 
							ekibinin yaptığı müzikle kulaklarımızın pası 
							silindi.  O akşam ortam, müzik, sohbet, özel Antep 
							peynirli irmik helvası, güveçte kavrulmuş ve sıcak 
							sıcak ikram edilen Antep fıstığı hepsi ama hepsi 
							muhteşemdi çok eğlendik, kendilerine tekrar teşekkür 
							ediyoruz.  
							Cumartesi günü Sernur, Ben 
							ve Bahar üçlüsü olarak Gaziantep Arkeoloji Müzesi’ni 
							gezdik. Özellikle ünlü “Çingene Kızı”nı çok merak 
							ediyorduk, diğer eserler gibi çok güzeldi ama biraz 
							da olsa hayal kırıklığı yaşadığımızı söyleyebilirim 
							çünkü beklediğimizden daha küçük boyuttaydı. Müze 
							sonrasında restore edilmiş eski Antep Evleri 
							bölgesinin sokaklarında dolaşarak otantik bir gezi 
							yaparken yine fotoğraf çeken gruplarla 
							karşılaşıyoruz. Kırkayak Parkı’ndaki Gaziantep 
							Evi’ni görünce ve yemeklerinin methini duyunca, 
							Antep’e gelip te Antep yemekleri yemeden olmaz 
							diyerek akşam yemeğimizi orda yemeye karar veriyor 
							ve grubun diğer üyeleriyle buluşarak Yuvarlama, İçli 
							Köfte, Fındık Lahmacun, Antep usulü dolma yanında da 
							çömçe ayranla mükellef bir akşam yemeği yiyoruz.
							 
							İki gün boyunca gezdik, eğlendik, 
							yedik, içtik ve bol bol fotoğraf çektik artık fotomaraton için fotoğraf seçme zamanı geldi diyerek 
							bilgisayar başına geçiyoruz. Otelde kalan Bitlisli 
							grup gece yarısı çiğköfte yapınca hesapta olmayan 
							nefis bir çiğköfte partisine katılıyoruz hep 
							birlikte.  
							Pazar sabahı kahvaltımızı yapıp, 
							fotomaraton için fotoğraflarımızı teslim ettikten 
							sonra, hem kendimiz hem de eş dost için başta Antep 
							fıstığı olmak üzere kırmızıbiber, salça, sumak, 
							zahter (kekik), pestil, patlıcan ve acur kurusu 
							almak için çıkıyoruz. Fıstıkların, pestillerin, 
							ezmelerin hem tadına bakıp hem satın alarak çarşıda 
							tur atarken, baklava alacağımız İmam Çağdaş’ın 
							önünde buluyoruz kendimizi. Son olarak kahke (çubuk) 
							fırınına da uğrayıp alışverişimizi tamamlıyoruz. 
							Dönüş yolunda iki arabayız. Zeki 
							bey’leri de Urfa’ya uğurladıktan sonra hem mutlu, 
							hem yorgun geri dönüş için yine yollardayız. Eski 
							Adana yolundan giderken kırmızıbiber kurutulan geniş 
							bir alan görünce fotoğraf çekmek için yolumuzu 
							değiştiriyoruz. Sernur’u biberlerin içine girmeye 
							ikna edince de süper kareler ortaya çıkıyor. 100. 
							Yıl Bulvarı’nda olduğunu öğrendiğimiz meşhur Hasan 
							Usta’da Adana Kebap yemek için Adana caddelerinde 
							daha fazla dolaşmaktan bizi Adanalı sevgili 
							arkadaşımız Özden Özgür kurtarıyor ve kebabı daha 
							iyi dediği, Beyzade Adana Kebap’a götürünce 
							karnımızı bir güzel doyuruyoruz. Osman Bey şimdi 
							sıra tatlıda deyince kimse hayır demiyor ve tatlı 
							yemek için yine Adana caddelerinde turluyoruz. 
							Gönülkardeşler Tatlıcısı’nda halka tatlısı, yassı 
							kadayıf ve kabak tatlısının da tadına baktıktan 
							sonra, Pozantı’daki Akün Tesisleri’ne kadar durmadan 
							yol alıyoruz. Moladan sonra yol boyu sohbet sohbeti 
							açıyor ve sabah saat 03.00 sularında Konya’ya 
							ulaşıyoruz.							
							 Yine güzel bir gezinin ardından çok 
							güzel anılarla mutlu, mesut evimize döndük. Ben bu 
							geziye Eskişehir’den katıldığım için birkaç gün 
							sonra Konya’dan ayrıldım. Ama arkadaşlarımdan en 
							kısa zamanda Eskişehir’e gezi sözü aldım. Başka 
							gezilerde buluşmak ümidi ile hoşça kalın…
														 							Güneydoğu Anadolu Bölgesinin en büyük, Türkiye’nin 
							6. büyük kenti olan Gaziantep, nüfusu, ekonomik 
							potansiyeli ve Büyükşehir statüsü ile bir metropol 
							görünümünde. 
							Gaziantep ve çevresi tarihte ilk uygarlıkların 
							doğduğu, Mezopotamya ve Akdeniz arasında 
							bulunduğundan dolayı tarih öncesi çağlardan beri 
							insan topluluklarına yerleşme sahası ve uğrak yeri 
							olmuş. Bugünkü Gaziantep’in 12 km. kuzeybatısında 
							şimdiki Dülük Köyünde bulunan Eski kentte yapılan 
							arkeolojik araştırmalarda taş, kalkolitik ve bakır 
							dönemlerine ait kalıntılara rastlanmış olması, 
							yörenin Anadolu’nun ilk yerleşim alanlarından birisi 
							olduğunu gösteriyor. Helenistik, Roma ve Bizans 
							dönemlerinden Belkıs/Zeugma gibi birçok antik 
							yerleşim alanlarının kalıntıları da günümüze kadar 
							ulaşmış. Selçuklular, Memlüklüler ve Osmanlılar 
							dönemlerinde de çok sayıda cami, medrese, han ve 
							hamam yapılmış. Günümüzde bu han ve hamamlar 
							işlevliğini hala korumakta, ticaretin ve özellikle 
							de eşine rastlanmayan zengin el sanatlarının 
							yaşatıldığı yerler olarak faaliyetini 
							sürdürmekteler. 1. Dünya Savaşı’ndan sonra 
							İngilizler ve Fransızlar tarafından işgal edilen 
							Gaziantep ve yöresi, akıllara durgunluk veren 
							savunması ve eşsiz kahramanlığı ile bütün dünyada 
							hayranlık uyandırmış. Bu başarısından dolayı Antep’e 
							T.B.M.M. tarafından, 8 Şubat 1921 tarihinde “GAZİ” 
							lik ünvanı verilmiş. 
														Geleneksel Gaziantep El 
							Sanatlarını; Sedefçilik, Bakırcılık, Kutnuculuk, Aba 
							Dokumacılığı, Yemenicilik, Antep İşi El 
							İşlemeciliği, Gümüş İşlemeciliği, Antep kilim ve 
							halı dokumacılığı, Küpçülük, Kuyumculuk, semercilik, 
							ve Zurnacılık olarak sıralayabiliriz. Gaziantep 
							zengin tarihi ve kültürel çevresi, hizmete giren 
							otoyolu, bölgenin ihtiyacı olan uluslararası 
							havaalanı, GAP’ın kapısı durumundaki konumu, hâlâ 
							önemini yitirmeyen tren garı, leziz yemekleri, 
							zengin el sanatları, mozaikleri, camileri, kaleleri, 
							antik kentleri, ören yerleri, hanları, hamamları, 
							kastelleri, türbeleri, kiliseleri, adını verdiği 
							baklavası, fıstığı ve diğer yönleri ile önemli 
							merkezlerden birisi konumunda.
							 
							
							 Gaziantep yemekleri ise Türk ve Dünya 
							mutfakları arasında ayrıcalıklı bir yere sahip. 
							Nineden toruna bir miras titizliği ile öğretilen 
							yemeklerin ve tatlıların yapımında kullanılan 
							malzemelerin seçimindeki titizlik, hazırlama ve 
							pişirmede gösterilen beceri, yemeklerin yapımında 
							kullanılan ve yemeklere değişik tat ve lezzet veren 
							baharatlar, salçalar, soslar ve karışımlar, 
							Gaziantep yemekleri ve tatlılarının şöhrete 
							kavuşmasına ve aranılan damak tadı olmasına neden 
							olmuş. 
							
							Yapmadan Dönme 
							
							Gaziantep Arkeoloji Müzesi, Hasan Süzer Etnografya 
							Müzesini ziyaret etmeden, Tarihi Gaziantep Evleri ve 
							Gaziantep Kalesini görmeden, Yesemek Açık Hava 
							Müzesi, Rumkale, Belkıs/Zeugma, ve Dülük/Doliche 
							Antik Kentini gezmeden, Gaziantep lahmacunu, Ali 
							Nazik kebabı, yuvarlama, içli köfte, keme kebabı ve 
							simit kebabı, patlıcan kebabı, Cağırtlak (ciğer) 
							kebabı, Dünyaca meşhur Gaziantep baklavası ve fıstık 
							ezmesini tatmadan, geleneksel Gaziantep el 
							sanatlarından; sedef kakma, kutnu kumaşı, bakır 
							işlemeler, yemeni, Antep işleri ve Gaziantep 
							baklavası, Antepfıstığı, tatlı sucuk ve pestil, 
							kırmızıbiber ve baharatlarından almadan, dönmeyin.
							 
							
							Serpil ÖZBEK  |